Aziz İslâm Peygamberinin asıl adı “Muhammed” (sav) varken, Türkler, neden çocuklarına “Mehmet” ismini koymuşlardır?
Acaba hiç düşündünüz mü?
Asırlardır aramızda yüz milyonlarca Mehmet'in yaşadığı muhakkak…
Bugün de Türk toplumunda en çok bulunan isimlerin başında gelir "Mehmet"! (1)
Aramızda milyonlarca Mehmet yaşamaktadır şu anda…
Hani çocuklukta dediğimiz gibi: "Önüm arkam sağım solum" diye…
İşte onun gibi Mehmet, her yerde…
Cenab-ı Hakk, her daim toprağımızda Mehmetleri baki kılsın!
***
İnsan, çocuklarına sevdiği kişilerin adını koyar.
Bu sadece bizde değil, bütün bir âlemde böyledir.
Türk milleti de Müslüman olduktan sonra çocuklarına en sevdiği kişinin, en sevgilinin ismini koymuştur.
Ama "Muhammed" olarak değil, "Mehmet" olarak!!!
Bundan dolayı, bu isim sadece Türklere özeldir.
Türklerin kullandığı "Mehmet" ismi, diğer Müslüman milletlerde yoktur.
Peki, neden "Mehmet"?
Elbette Aziz Peygamberimizin (s) hatırasına hürmet için!
Çocuğuna kızdığında söylediği kötü sözler, Peygamberinin (s) adına yapışmasın diye…
"Muhammed"i Türkçeleştirip "Mehmet" yapmıştır.
Hem Peygamberinin adını çocuklarında yaşatmış ve hem de onun adını kötü sıfatlardan korumuştur.
İşte Türk milleti, Aziz Peygamberini (s) böyle bir duyarlılıkla sevmiştir.
***
Bu kadarla da yetinmemiş bu millet!
"Peygamber ocağı" dediği asker ocağına, gönderdiği her çocuğuna Peygamberinin adını vererek Mehmet'i hepsinin ortak adı da yapmıştır.
"Mehmetçik" adıyla bütün askerlerini tek kişilikte kristalleştirmiş ve asker ocağını Peygamberinin adıyla kutsamıştır.
Bütün evlatları "Mehmetçik" olmuştur. (2)
Vatan ve millet sevgisini imandan bilmiş, vatan savunması yapan evlatlarını bir kutlu akıbete göndermiş, şehadete uğurlamıştır.
Toprağa verdiği her şehidinin ardından "Vatan sağ olsun" demiştir.
Evladını toprağa verip, metanet içinde "Vatan sağ "olsun" demek!
En son PKK
terörüne verdiğimiz şehitlerden Jandarma er Cengiz Sarıbaş'ın annesi
"Vatan sağ olsun" diyor, evladı için yaptığı duada "Peygambere komşu
olmasını" diliyordu!
Bütün Mehmetler, Muhammed'in (s) komşusu…
Âmin, sonsuz kere âmin…
***
Bu milleti kesintisiz şekilde, bin yıldır kavimler mezarlığına dönen Anadolu'da ayakta tutan ilahi güç, işte budur…
Hem de her türlü taarruza ve alçaklığa rağmen…
Bu millet, bunlarla da yetinmemiş, diğer peygamberlerden de ilham alarak asker ocağını verdiği kutsiyete ayrıca vurgu yapmıştır…
Düşünün; kurbanlık koyunlar gibi çocuğuna kına yakarak askere yollayan kaç millet bulunur dünyada?
Hz. İbrahim gibi evladını, Allah yolunda kurban olmaya elleriyle yollayan bir millettir, bu millet…
***
Türkler, 1071'de Anadolu'yu kesin olarak Türk yurdu yaptığında Avrupalılar için bir "Doğu Sorunu" başlamış oldu.
Türkleri bu topraklardan sürüp, Asya bozkırlarına geri göndermeyi bu sorunun tek çözümü olarak benimsediler.
Bu sorun, dünün sorunu değil, bin yılın sorunudur.
Çünkü çokça ifade edildiği gibi "Türkiye, Türklere bırakılmayacak kadar önemli bir ülkedir"
Bu "önemli ülke"yi elde etmek için önce Haçlı sürülerini gönderdiler.
Olmadı; çözemediler.
Hepsi, kılıçlarımızın altında geldiklerine geleceklerine pişman oldular.
Onlarca, yüzlerce plan yaptılar, uyguladılar; yine çözemediler.
Sonra "Türk"ten bir canavar yarattılar; çocuklarını Türk düşmanı olarak yetiştirdiler.
Dualarına, masallarına, ninnilerine kadar her şeye bu düşmanlığı nüfuz ettirdiler. (3)
Bu düşmanlığı büyüttüler ve hep fırsat kolladılar…
Öylesine
gözleri dönmüştü ki, Osmanlının yıkılma çağında Avrupa'da meskûn bulunan
5 milyon Türk'ü katlettiler; bir o kadarını sürgün ettiler…
Genç kızlara ve genç erkeklere tecavüz ettiler…
İnsanları diri diri yaktılar…
Birçok şehri kan gölüne çevirdiler…
***
Avrupalıların "Doğu Sorunu"nun çözümünde (!) kullandıkları bir yöntem de, içimizden birilerini devşirmek olmuştur.
Her çağda birileri, içimizde ihanet şebekeleri kurmuş, bunların eliyle ihanet hançerini bağrımıza saplamışlardır.
Yaklaşık 150 yıldır Kürtçülük adındaki sipariş bir ideolojinin sonucu olan isyanlar ve terörle uğraşıyoruz.
Bu sipariş ideolojinin son taşeronu PKK, katliamlarına devam ediyor.
En son Tokat'ın Reşadiye ilçesinde 7 Mehmetçiğimizi şehit verdik.
7 Mehmet daha toprağa düştü.
Elbette düşen her Mehmet'le birlikte bir parçamız da toprağa düşüyor.
Kuklacıyı haklamak varken, kuklayla cebelleşmek tarih boyunca harikalar yaratan bu büyük milletin vicdanını kanatıyor.
Ama unutmayalım ki, bir bakıma bu coğrafyada yaşamanın bedelini ödüyoruz.
Emperyalistler ve onların alçak işbirlikçileri anlamıyorlar…
Mehmetler, bu topraklarda tükenmez.
Tarih bitirmediyse, hiç kimse bitiremez.
Türk milleti, geçmiş bin yılda bu coğrafyada yaşadı. Önümüzdeki bin yılda da yine bu coğrafyada yaşayacaktır.
Şimdi bu katliama dolaylı ya da doğrudan sebep olan birileri yaptıkları alçakça icraatlar için "Tarih yapıyoruz" diyorlar.
Anlamanızı beklemiyorum ama yine de not düşelim:
Soysuzluğun tarihi yazılmaz!
* 21. Yüzyıl Türkiye Enstitüsü DYÇ AraştırmalarıBilimsel Danışmanı
Dipnotlar
(1) İçişleri
Bakanlığı Nüfus ve Vatandaşlık İşleri Genel Müdürlüğünden alınan
bilgiye göre, Türkiye'de 1980-1990 yılları arasında en fazla kullanılan
isimler, erkeklerde Mehmet, Mustafa, Murat, Ahmet ve
Ali, kızlarda Fatma, Ayşe, Emine, Hatice ve Zeynep olmuştur. Kayıtlara
göre, 2000 ve 2005 yıllarında ise erkeklerde Mehmet, Yusuf, Furkan,
Mustafa ve Emre, kızlarda ise Zeynep, Merve, İrem ve Fatma çocuklara en
fazla konulan isimlerdi.
(2)
Mehmetçik hakkında ayrıca bkz.: Nihat Sami Banarlı, "Mehmedcik",
Hürriyet Gazetesi, 09/04/1952; Nihat Sami Banarlı, Îman ve Yaşama
Üslûbu, Kubbealtı Neşriyat, İstanbul, 1986
(3) Konuyla
ilgili mutlaka okunması gereken bir eser için bkz.: Özlem Kumrular,
Avrupa'dan Türk Düşmanlığının Kökeni: Türk Korkusu, Doğan Kitap,
İstanbul, 2008
0 yorum :
Yorum Gönder