Batı yolu
Türkiye’de siyasal süreç yavaş yavaş yerine
oturuyor. AB ve ABD ile ilişkiler ülkedeki tüm siyasal saflaşmaları
ister istemez daha da keskinleştiriyor. Uluslararası güç mücadelelerinin
uzantısı olarak da değerlendirebileceğimiz iç cepheleşmeler de hızla
kurumsallaşıyor.
Türkiye’nin 50 yıllık Küçük Amerika olma süreci,
NATO üyeliği ve AB adaylığı, ülkemizi iki başlı tek bir yöne soktu:
Batıcılık. Ülkemizde belki de son birkaç yıla kadar tek başlı giden
Batıcılık, artık yavaş yavaş iki başlılığa doğru evriliyor.
Türkiye’de Batıcılık akımının geçmişi ise çok daha
eski. Daha 1839 Tanzimat Fermanı ile başlatacağımız süreç, ancak 1919
Hareketi ile tam bir kesintiye uğramıştı. Hatta onu bile tam bir kesinti
olarak değerlendiremeyiz, çünkü Ulusal Bağımsızlık Mücadelesi’nin
pek çok öncüsü de Batıcıydı.
Batıcılık akımı kesin darbeyi, Bağımsızlık Savaşı
sürecinde yedi. Türk milletinin kendi azim ve kararlılığına güvenen
ve yalnızca ona dayanan Mustafa Kemal Yolu, cephede yedi düveli yenerken,
içerde de Batıcı yol önerilerini yıktı.
Savaş, çıplak gerçekti; Batı bizim düşmanımızdı.
Elde silah cephede savaşan askere, aslında bizim de Batılı olduğumuz,
Avrupa aliesine katılmamız gerektiği propagandası yapmak oldukça komik
olurdu. Savaş gerçeği, dostu düşmanı açığa çıkarmıştı.
Atatürk, Türkiye’nin yerinin Batı ailesi olmadığını
sadece savaşarak öğrenmemişti. O, Türkiye’nin esaretini, Tanzimat’la
başlayan bir sürece bağlıyordu. O’na göre Türkiye, Batılı devletlerin
ekonomik esiri durumuna düşürülmüştü. Esir düşen Türkiye, Batılı devletlerin
her istediğini yapmak zorunda kalıyordu.
Bu bağımlılık denklemini çözen Mustafa Kemal, Türkiye
için yol önerirken, tek bir ana ilke belirledi: Tam bağımsızlık. Tam
bağımsızlık derken de ısrarla açıkladı; siyasi, ekonomik, kültürel
vs her alanda tam bağımszılık.
Atatürk’ün Cumhuriyet sonrası tüm ilke ve devrimleri
ancak bu temel ilke çerçevesinde doğru anlaşılabilir. Kimi aymazların
bugün göstermeye çalıştığının aksine, Atatürk, Türkiye’yi medeni Avrupa’ya
sokmak için devrim yapmadı. Atatürk Devrimleri, şapka devriminden,
harf devrimine, saltanatın kaldırılmasından tekkelerin kapatılmasına,
ölçü sistemlerinin değiştirilmesinden yeni takvime, Türkiye’yi Batılılaştırmanın
değil, bağımsızlaştırmanın yoluydu.
Tam bağımsızlık yolu
Tam bağımsız Türkiye, ancak iç ve dış engeller yıkıldıktan
sonra uyakta durabilirdi. Ülkeyi Batılı güçlerin esaretine iten iç
gericilik bu nedenle tasfiye edildi. Yani bugün kimilerinin açıklamasının
tam tersine, iç gericilikle mücadelenin nedeni, ülkeyi Batılılaştırmak
değil, Batı esaretinden kurtarmaktı.
Bunun sağlamasını yapmak çok kolaydır. Atatürk, Türkiye’ye
çağdaşlaşmayı önermiştir. Çağdaşlaşmak derken gösterdiği yol bilimin
öncülüğünde ilerlemektir. Yaptıklarına baktığımızda bunu daha net
görebiliriz. Atatürk’ün bilim yolu, ülkeyi kendi ayakları üzerinde
durur hale getirme yoludur.
Bu uygulamaların başında bulunduğu 15 yıllık süreç
bütünüyle değerlendirildiğinde, Atatürk’ün siyasal alanda, Batılı
ülkelerle hiçbir ittifak, birliktelik vs oluşum içine girmediğini
görürüz. Oysa ki Türkiye’yi Avrupa ailesine sokmak isteyen biri için
bu yol o zaman, bugünkünden çok daha fazla açıktı.
Bu bakımdan Atatürk’ün 15 yıllık iktidarı, Türkiye’nin
Batı tercihini kullanmadığını gösterir. Bugün Türkiye’ye Batı tercihini,
Atatürkçülük adına önerenlerin, bu dönemi bir yere oturtmaları gerekir.
Atatürk’ün ekonomik uygulamalarına baktığımızda da,
bugün Batı yolunun temeli gibi gösterilen liberal yoldan oldukça farklı
olduğu görülür. Atatürk liberal değil devletçidir. Bu amaçla da Batı
ile ilişkilerde kapütülasyonları kaldırmış, borçlanma ile kalkınma
yolunu reddetmiş, Batılı sermayeyi kovmuş, ekonomiyi devletçi yola
sevketmiştir. Bugün Atatürk’ün arkasına sığınarak AB’cilik yapanların
bu dönemi de açıklamaları çok zor.
İdeolojik plana baktığımızda da Atatürk Batıcı bir
ideloji ve kültür yaşamı değil, öze dönüş sürecini başlatmıştır. Kimi
aşırılıkları olsa bile, Güneş Dil Teorisi’nden Türk Tarih Tezi’ne,
Atatürk dönemi fikir yaşamı, Batıya dönük değil Türk’e dönüktür. Kendini
Batılı gibi gören bir Atatürk, Batı kültürüne eğilirdi ama o kendini
herşeyden önce bir Türk olarak görüyordu.
Dolayısıyla tam bağımsızlığın üç cephesinde de Atatürk
tercihini yapmıştı, Batı yoluna karşıydı, Türkiye’yi o yola bilerek
sokmadı.
Çağdaşlık yolu
Bugün Atatürk Türkiye’yi çağdaşlaştırdığı için Avrupa’ya
yaklaştırdı diyenler, Avrupa gazetelerinde o dönem yazılan Atatürk
yazılarını dikkatle okusunlar: Atatürk, o dönemin eşkıyasıdır. Batı
medeniyetini tehdit eden Türklerin yeni Attilâsıdır.
Atatürkçülerimiz, Atatürk’ü ve Atatürkçülüğü yanlış
bir bakış açısı ile değerlendirdikleri için, AB’cilerin ve ABD’cilerin
tuzağına kolayca düşüvermektedir.
Laiklikten yana olmak, çağdaş olmak, gericiliğe karşı
olmak için Avrupalı olmak gerekmez. Mesela Türk tarihinde kurulan
İslam öncesi tüm devletler ve imparatorluklar, dinsel devlet değildi,
kadın erkek eşitliğine dayanıyordu. Dolayısıyla çağdaşlık Türk’ün
tarihidir.
Hatta İslam’la tanıştıktan sonra bile Türkler, İslam’a
çağdaş bir yorum getirmişlerdir. Arap vahabiliğinin sapkın İslam’ı
ile Türkler’in barışçı İslam’ı bambaşka şeylerdir. O nedenle Anadolu
topraklarında yetişen İslam alimleri, yobazlığın değil çağdaşlığın
temsilcisidirler.
Bugün medeniyete en uzak akım, Avrupacılıktır. Çünkü
Avrupa, kendi içinde Şeriatçı, ırkçı bir oluşumdur. Avrupa’nın kültürel
referansı Hırıstiyan taassubu ve ırkçı şartlanmadır. Onların İslam
ve Türk düşmanlığı bu nedenledir. Müslüman Türkler ise, her iki referansın
da tepkisi ile karşılaştığı için Batılı için en kabul edilemez şeydir.
Bugün çağdaşlık için Avrupa yoluna bu nedenle karşı
çıkılmalıdır. Çağdaşlık, insani değerlerin tesisidir. Bu, her toplum
için kendi iç yapısına uygun bir şekilde tesis edilir. Türkler çağdaş
uygarlığı kendi referansları içinde kuracaklardır. Bu referanslar
ise, Atatürk’ün gösterdiği ilkelerdir.
Atatürk’ün yolundan gidecekler ve Atatürk yolunu
önerecekler, bu nedenle ne dediklerine ve ne yaptıklarına dikkatle
baksınlar.
Sağlamasını yapmak için basit bir örnek verelim.
Bugün Avrupalılar Tayyip’i Atatürk’le bir tutuyorlar. Onlar Tayyip’in
Türkiye’yi tıpkı Atatürk gibi Avrupalılaştırdığını söylüyorlar.
Eğer Atatürkçülerimiz Tayyip’in Atatürkçü olduğuna,
Atatürk’ün yolundan gittiğine inanıyorlarsa, sorun yok, Tayyip’in
peşinden Atatürkçülük yapabilirler. Yok Tayyip Atatürkçü değil diyorlarsa,
Atatürkçülüğün ne olduğunu bir kere daha sormanın tam vaktidir...
0 yorum :
Yorum Gönder