30 Ekim 2015 Cuma

 Başta liberaller olmak üzere pek çok kişinin Batılılaşma kavramı ve Türk modernleşmesiyle ilgili yorumları, açıkça kavramları birbirine katıp karıştırıyor. Birbirinden ayrı olguları ayırmadan, gerektiği gibi sınıflandırmadan veya bazı olguları yok sayarak konuşuyorlar.
         Modernleşme, var olan dünya şartlarında en ileri, gelişmiş, uygar olan sistemleri kendi toplumunun kültürel ve tarihî yapısına göre kendi ülkene uyarlayarak uygulamaktır. Dünyanın neresinde olursa olsun, insanlık için yararlı bir fikir, bir sistem, bir düzen ortaya çıkmışsa, bunu alıp kendi toplumuna getirmen çağa ayak uydurmak ve Gâzi'nin sözündeki gibi "muasır medeniyet seviyesi"nin üstüne çıkmaktır. Buna çağdaşlaşma denir. Rönesans'ı, Sanayî Devrimini gerçekleştirmiş, kısmen parlamenter rejimlere geçmiş, bilimi dinî baskılardan kurtarmış Batı, bu anlamda o günün çağdaş dünyası olduğu için de bu modernleşme hareketine kimilerince Batılılaşma dendi. Tarihî olarak ilerleme, gelişme, demokratikleşme hareketleri, tarihin çeşitli dönemlerindeki "ileri" uygarlıklar değişiklik gösterebileceğinden dolayı "modernleşme" ya da "çağdaşlaşma" diye adlandırılmalıdır.
         Batıcılık ise, siyasî, askerî, kültürel, ekonomik olarak Batı'ya bağlanma, Batı'nın emirleriyle hareket etme, Batı ülkelerinin çizdiği plânlarda Batı'nın verdiği görevleri yerine getirme olarak açıklanabilecek bir siyaset yöntemidir. Batıcı olmak için çağdaş ("Batılı") olmaya gerek yoktur. 1979'da Afganistan'da Sovyetler'e karşı savaşan Taliban teröristleri Batı Aydınlanması'ndan zerre kadar nasîbini almamış kişilerdi ama doğrudan doğruya ABD'nin emirleriyle hareket ediyorlardı. Dönemin ABD Ulusal Güvenlik Danışmanı Zbigniew Brzezinski bizzat Taliban teröristleriyle buluşmuş, onlara "Allah sizin yanınızda" diye cesaret vermişti. Şimdi Taliban hareketini Batılı, modern bir hareket olarak mı sayacağız? Suudi Arabistan'daki rejim monarşidir. İfade özgürlüğü, cinsiyet eşitliği, demokrasi, insan hakları yerin altında Arap petrollerinden daha aşağılara gömülmüş şeylerdir. Ama Suudi Arabistan bölgede Batı'nın en eski ve sâdık müttefiklerinden biridir. Demek ki Batı'yla yakın ilişkiler kurmak (ve Batı dünyası ilişkilerini sömürü üzerine kurduğuna göre dolayısıyla Batı'nın uşağı olmak) modernleşme, "Batılılaşma" anlamına gelmiyor.
         Öte yandan, Mısır'ın efsanevî lideri Cemal Nasır ülkedeki krallığa son vererek cumhuriyeti getirdi. Bununla birlikte, Süveyş Kanalı'nı millîleştirdi, İngiliz vesayetini sonlandırdı. Bundan dolayı İngilizler Mısır'a saldırdı. Nasır basbayağı Batı karşıtı, Arap milliyetçisi bir lider. Ama krallığı yıkarak cumhuriyeti getirdi. Şimdi Nasır'a modernleşmeci, ilerici değil de gerici, "Batılılaşma" karşıtı mı diyeceğiz? Demek ki Batı'nın siyasî ve ekonomik saldırılarına karşı koymak, Batı'yla kötü ilişkiler içinde bulunmak da modernleşmeye karşı olmak, uygarlığa karşı olmak anlamına gelmiyor.
         Ama liberaller başta, sonra dinciler, sosyal demokratlar, hattâ bazı Atatürkçüler bunları böyle görmüyor. "Yüzünü ...ya dönmek" gibi aşırı yüzeysel bir kavram bulmuşlar, niteliği net bir şekilde belirli olmayan bu kavram ile "Atatürk zamanında Türkiye yüzünü Batı'ya dönmüştü" diyorlar. Ne demektir yüzünü Batı'ya dönmek? Batı'nın birkaç yüzyıl önce yaptığı gibi akıl ve bilimin egemen olduğu laik bir toplum düzeni kurmak, demokrasiye geçiş yapmak mı yoksa Batı'nın plân ve emirlerine uyan bir politika uygulamak mı? Batıcılık ile modernleşme, çağdaşlaşma, diğer adlandırılmasıyla "Batılılaşma" arasında bir fark yok mu?
         Atatürkçü ve ulusalcı diye bilinen Yılmaz Özdil AKP'yi eleştirirken "Türkiye eskiden yüzünü Batı'ya dönmüş pırıl pırıl bir ülkeydi, şimdi Orta Doğu bataklığına saplandık." diyor. Çeşitli dinci kalemler Cumhuriyet'in kuruluş dönemi için "Batıcı, Hıristiyan Batı kültürünün egemen kılındığı dönem, İngiliz baskısıyla hilafet kaldırıldı." vs. diyor. Hâlbuki ikisi karşıt görüşlerde diye biliniyor, ama burada birleşiyorlar! Dinciler çok basit bir demagoji ile "Batı'da olduğu gibi laikliği, kadın-erkek eşitliğini, cumhuriyeti getirdiğine göre o bir Batıcı" diyor. Atatürk'ü anlayamamış Atatürkçüler ise "Atatürk Batı'daki gibi bir sistem getirmeye çalıştı, yani Batıcıydı" demeye getiriyorlar. CFR üyesi Samuel Huntington'ın Soğuk Savaş sonrası "dünya düzeninin yeniden kurulması" için yazdığı ünlü Uygarlıklar Çatışması'nda da Atatürk "Batı'ya yönelen bir lider" olarak resmediliyor. AKP'nin Yeni-Osmanlıcı dış politikasının sözcüleri de "100 yıllık parantezi kapatıp İslâm dünyasıyla bütünleşiyoruz" şeklinde yani "Cumhuriyet'le birlikte Doğu'nun değil Batı'nın çıkarlarına ve stratejilerine bağlı bir politika uygulandı" anlamını veren ifadelerde bulunmuştu. (Hâlbuki tam tersine, Osmanlı'nın son 100 yılı, İngiliz emperyalizmi ile Alman emperyalizmi arasında sıkışan, Batı uyduluğu şeklinde geçen bir hikâye idi ve AKP'nin Yeni-Osmanlıcılık rüzgârını da estiren ABD idi ya neyse.)
        Atatürk Batı'nın yaşadığı Aydınlanmayı iyi okumuş bir devlet adamıydı. Sultan'a karşı mücadele etmek için halk temsilcilerinden oluşan bir meclis toplama düşüncesi, Fransız Devrimi'nden alınmış başarılı bir örnekti. Bir Anayasa Hukuku kitabında geçen Montesqiueu'nun cumhuriyetle ilgili düşüncelerinin altını çizmiş "Cumhuriyet fazilettir." sözüne buradan ilham almıştı. Şimdi nasıl yapacağız? Atatürk'e Batıcı mı diyeceğiz? 3,5 yıl süren Bağımsızlık Savaşı'nı bir yana koysak bile, 15 yıllık döneminde neden o "Batıcılık" kendini göstermemiştir peki? Yerli üretime dayalı bir ekonomi ile kendi ayakları üzerine durmaya çalışan bir ülke yaratma politikası Batıcılıkla uyuşur mu? Kapitülasyonların geri gelmemesi için Lozan'da mücadele veren de, tütün rejisi ve Duyun-u Umumiye gibi sömürgevari uygulamaları ortadan kaldıran da bu Cumhuriyet'tir. Şeyh Sait isyanında, Dersim isyanında, Musul ve Hatay meselelerinde Türkiye ile Batı devletleri bir uyuşma değil, çatışma içindedir.
         Velhâsıl, Kemâlist Devrim modernleşmecidir ama Batıcı değildir. Modernleşmek için, daha uygar bir anlayışı ve sistemi egemen kılmak için Batı'yla "müttefik" olmak, ondan emir almak zorunlu değildir. Böyle bir zorunluluk varmış gibi, modernleşme ile Batıcılık aynı şeymiş gibi yazıp çizmek mantığa aykırı bir tutum. Modernleşmek ve Batıcılık birbirine karıştırılmamalı.

0 yorum :