Çin Halk Cumhuriyeti’nin kurulduğu 1949 yılında Çin,
dünya gelişme çizelgelerinin en altında yer alan bir ülkeydi. Düzensiz ve
kalabalık kentlerin ürkütücü yaşam koşulları, uçsuz bucaksız kırlardaki sonsuz
yoksulluk, yüzyıllara dayalı feodal egemenliğin doğurduğu sosyal gerilik ve
giderilmesi olanaksız görünen ulusal ayrılıklar, büyük boyutlu toplumsal
sorunlar olarak ortada duruyordu.
1949 Sonrası:
Devrimin Sorunları
Halk Cumhuriyeti’nin kurulduğu
1949 yılında Çin, dünya gelişme çizelgelerinin en altında yer alan bir ülkeydi.
Düzensiz ve kalabalık kentlerin ürkütücü yaşam koşulları, uçsuz bucaksız
kırlardaki sonsuz yoksulluk, yüzyıllara dayalı feodal egemenliğin doğurduğu
sosyal gerilik ve giderilmesi olanaksız görünen ulusal ayrılıklar, büyük
boyutlu toplumsal sorunlar olarak ortada duruyordu. Emperyalist sömürü ve uzun
süreli iç çatışmalar, Çin halkını yaşam savaşı verme noktasına getirmişti. Çin
köylüsü o denli yoksul ve umarsız hale gelmişti ki, elindeki toprağı bile
işleyemiyordu. Toplam yüzölçümünün ancak yüzde 10’unu tarıma açabilmişti.1
1950 yılında bir hektar ekilebilir toprağa düşen insan sayısı, açlıktan
yüzbinlerce insanın öldüğü 1917 Rusyası’ndakinden on kat daha çoktu.2
1949 yılında Çin nüfusunun yüzde
90’dan fazlası kırlarda yaşıyordu. Birbiriyle ilişkisi olmayan birçok bölge,
kendi silahlı güçlerine sahip büyük savaşçı feodallerin denetimi altındaydı.
Ellibeş ayrı ırk, başta Budhacılık, Lamacılık ve İslamiyet olmak üzere birçok din, onlarca dil ve yüzlerce yaşam
biçimi vardı. Beş özerk bölge, 29 özerk il ve 69 özerk yönetim birimi varlığını
sürdürüyordu.3
Sanayi,
ulusal varsıllığa katkıda bulunmuyordu, çünkü yoktu. Oysa kullanabileceği
hammadde kaynakları ve sınırsız işgücü vardı. Çalışan az sayıdaki işletme
sömürge tipi işletmeydi. Genellikle yabancı sermayeye ait bu işyerlerinde Çinli
işçiler, ilkel koşullarda günde 12 saat düşük ücretle çalıştırılıyordu.
Sovyet Etkisi ve
Öykünme (Taklit)
1949-1952 arasında Sovyetler
Birliği’ni örnek alan bir ekonomik kalkınma düşünüldü. Ortaklaşacılığa ve
sanayileşmeye ağırlık verilecekti. Üretim araçlarının tümü kamu mülkiyetine
alınacak ve hazırlanacak kalkınma planlarında; makinalı toplu tarım, ağır
sanayi ve üretim makinaları üretimi öncelikli olacaktı.
Devrimden hemen sonra, kitle
baskısıyla yapılan toprak dağıtımı ‘olumlu’
bir sonuç vermedi. 350 milyon köylüye 460 bin kilometrekare toprak dağıtılmış4
ancak kullanım hakkıyla sınırlı kalan, eşitsizlikleri gidermeyen ve ürün artışı
sağlamayan bu dağıtım, çağdaş tarıma geçme amacına herhangi bir katkı
sağlamadı.
Başarısızlık nedeniyle toprak
dağıtımına son verildi ve tarımda sosyalist uygulamaya geçildi. Altı yıl
içinde, 178 milyon köylünün toplandığı 26 000 adet halk komünü kuruldu.5 Tarıma açılmamış bölgelerde,
toplam yüz ölçümün yüzde 5’ini oluşturan devlet çiftlikleri oluşturuldu.
Tarımsal gelişmeyi amaçlayan bu
uygulamalar, köylünün gerçek istemiyle uyum göstermiyordu. Küçük bir toprağın
özel kullanım hakkını sağlıyor olsa da, köylüler bununla yetinmek istemedi ve
komün yaşamını benimsemedi. Tarımda amaçlanan gelişme sağlanamadı.
1953-1957
arasında birinci beş yıllık kalkınma planı hazırlandı ve uygulamaya sokuldu.
Önemli sayılabilecek gelişmelere karşın, sanayide de istenilen ereğe
ulaşılamadı. Elde edilen ekonomik büyüme, nüfus artışıyla hemen hemen
sıfırlanıyor, tarımdaki durgunluk sürüyordu. Sovyet kalkınma modeli Çin’de
başarılı olamamıştı.
Halka Yönelme
1957 yılında, Sovyet Rusya’da Stalin’e karşı yapılan suçlamaların
sosyalist dünyayı birbirine kattığı günlerde, ortaklaşacı (kolektivist)
uygulamalarda yumuşamaya gidildi. Merkezi ve yerel yöneticiler, köylünün
hükümetle işbirliği kurmada süren çekingenliğini ortadan kaldırmak için,
alınacak önlemleri araştırmaya ve halkın istemlerine eğilmeye karar verdi.
Sayıları 750 bine varan tarım kooperatifi kuruldu. Köylülerin, kooperatif
topraklarından kişisel olarak kullanma payı yüzde 5’den yüzde 10’a çıkarıldı.
Onlara buralardan elde edeceği ürünü kullanma hakkı tanındı.
Ancak,
yumuşamadan beklenen sonuç alınamadı. Bu kez köylü, kendine ait topraklardan
elde ettiği ürünü arttırıyor, ortaklaşacı girişimleri savsaklıyordu. Emeğini
yalnızca kendine ait topraklarda kullanma ve sağladığı ürünün tümüne sahip olma
isteğindeki köylüleri, ortaklaşacı çiftliklerle ‘mutlu etmek’ olanaklı olmuyordu.
Aydınları
Kazanmak
Tarım sorunlarını aşmadaki
tıkanıklık sürerken, “yüz çiçek açsın”
olayı başlatıldı. “Yüz çiçek yan yana
açsın, yüz fikir akımı tartışsın” bir Çin atasözüydü. Düşünce ve sanatın
özgür bir ortam içinde tartışıp yarışmasını anlatan bu eski Çin geleneği,
özellikle iç savaş sırasında yitirilen aydın desteğini yeniden kazanmak için
ileri sürülmüştü. ‘Yüksek düzey aydınlar’,
sanatçılar, bilim adamları; alt yapısı oluşmamış ideolojik belirlemelerin
ulusal savaşımın önüne geçirilmesi nedeniyle Komünist Parti’den uzaklaşmıştı. Sosyalist düzenin kuruluşu
karşısında da ilgisizliğini sürdüren bu kesimin kazanılmasına çalışılıyordu.
Aydınlar, bu kampanyaya olumlu
yanıt verip katılmada pek gönüllü olmadı. Bir süre sonra 27 Şubat 1957’de Mao, çağrıyı birkez daha yineledi ve
aydınlar sorununun mutlaka çözülmesi gerektiğini söyledi. “Çin’in sosyalizmin kurulması gibi dev bir görevde, olabildiği kadar
çok aydına gereksinimi vardır. Aydınlarla ilişkilerimizi düzeltip, onların
karşılaştıkları sorunları çözümlemelerine yardım etmeli, yeteneklerini tam
olarak ortaya koymalarını sağlamalıyız. Parti üyelerinin çoğu aydınlarla
anlaşmayı, onlarla geçinmeyi pek beceremiyor. Onlara sert davrandıkları gibi,
işlerine de saygı duymuyorlar. Bilimsel ve kültürel konulara, yerli yersiz
burunlarını sokuyorlar. Bu eksiklikleri mutlaka ortadan kaldırmalıyız...”
diyordu.6
Eksiklikler
bir türlü ortadan kaldırılamadı. Gerçekleştirilmeğe çalışılan sınıfsız topluma hazır olmayan ülke,
uzun erimli umutların gündeme sokulmasını sindiremiyor ve bu uğurdaki büyük
çabaya karşın istenilen sonuç elde edilemiyordu.
“Büyük Sıçrama”
ve Başarısızlık
Birinci beş yıllık planın
başarısız olması üzerine yumuşama dönemine son verildi. ‘Sosyalist düzenin yerleştirilmesi’ için ‘daha bütünsel’, ‘daha köklü’
yöntemler yürürlüğe konuldu ve ‘Büyük
Sıçrama’ adı verilen yeni bir politik döneme girildi. 1958, gerek ‘Büyük Sıçramanın’ ve gerekse de ikinci
beş yıllık planın başlangıcı oldu. On beş yılda İngiltere’yi geçmeyi amaçlayan
bu iddialı planla, önce kırsal işgücü devinime geçirildi. Yüz milyonu aşkın
kadın ve erkek büyük hidroelektrik santrallerin yapımında canla başla çalıştı.
67 milyon köylüye, ülkenin yeniden ağaçlandırılması projesinde iş verildi.
İlk yıl umut verici sonuçlar
alındı, üretim arttı sanayi gelişti. Ancak, sevinç 1959 başında yerini endişe
ve üzüntüye bıraktı. Tarımda, iki yıl art arda düşük ürün elde edildi. Tarım
ürünleri dışsatımı durduruldu, dışalıma gidildi. Bu kez döviz yetersizliği
nedeniyle sanayi için gerekli donanımın dışalımı yapılamadı.
Tarımdan sonra sanayide de
gelişme durdu. Çin, kendi halkını besleyemez duruma düştü. Büyük umutlarla
girişilen ‘Büyük Sıçrama’ döneminde, 20 milyon Çinli açlık ve yoksulluktan
öldü.7 Dönem başında kentlere göçmüş olan milyonlarca köylü,
köylerine geri gönderildi.
Başarısızlık kesindi. Ancak,
yöneticiler başarısızlığın gerçek nedenini göremedi. Tarımdaki kötü sonuçlar
elverişsiz doğa koşullarına bağlandı. Sanayideki durgunluğun nedeni olarak da,
Sovyet uzmanlarının siyasi nedenlerle geri çekilmiş olması gösterildi. Bu arada
birçok yerde, akıl dışı uygulamalar yapıldı.
Tarım
ürünlerine zarar veren kuşlar yok edildi. Bu kez yok olan kuşların yediği
zararlılar olağandışı arttı. İyi araştırılmadan yapılan dev sulama yatırımları,
toprağın alkalilenmesi ya da tuzlanmasına yol açtı.
Başkasına
Öykünme (Taklit)
Başarısızlıkta etkisi olsa da bu
tür uygulamalar olumsuzlukların gerçek nedeni değildi. Sovyetler Birliği’ndeki ‘sosyalizmi kurma’ girişimi hemen
aynısıyla alınıp uygulanmıştı. Köylü kendine ait toprak ve ürün peşindeyken,
inatçı bir ortaklaştırma (kolektifleştirme) uygulanıyordu. Çağdaş tarımcılığı
yerleştirmek için gerekli olmamasına ve köylünün isteksizliğine karşın, “halk komünlerinin” kurulması sürüyordu.
Sanayileşmede
devlet öncüydü. Buna kimse karşı çıkmıyordu ancak bu öncülüğün içinde özel
girişimciliğe hiçbir alanda izin verilmiyordu. Aynı tutum ticaret için de
geçerliydi. Aydın desteği, politik nedenlerle yitirilmişti. Uygulanan
politikalara eleştiri yönelten yöneticiler, bulunduğu yer ve konuma
bakılmaksızın görevinden uzaklaştırılıyordu. O günlerde ve daha sonra
Cumhurbaşkanı Liu Şao Çi, Pekin
Belediye başkanı Peng Çen, savunma
bakanı Ping Di Huay ve Komünist
Parti sekreteri Teng Hsiao Ping, ‘revizyonist’ suçlamasıyla görevlerinden
uzaklaştırılan üst düzey yöneticilerdi. Sovyetler Birliği’nde, ideolojik
öncelikler nedeniyle yaşanan olumsuzluklar hemen aynısıyla Çin’de de
yaşanıyordu.
Kültür Devrimi
ve Sonuçları
Ekonomideki başarısızlık,
ideolojik davranış ve eylemlerin daha da öne çıkarılmasına yol açtı ve 1965’de
Çin için gerçek bir felaket olan, Büyük Proletarya
Kültür Devrimi denilen kampanya başlatıldı. 1965-1969 yılları arasında
sürdürülen ancak olumsuz etkileri uzun yıllar sürecek Kültür Devrimi’nde, düşünceleri ve davranışları nedeniyle aydınlar,
bir kez daha saldırıya uğradı. İyileştirme (reform) yanlısı ne kadar yönetici
varsa tümü görevlerinden uzaklaştırıldı.
Oysa bunlar, tarım sorununa özel
önem vermiş, halk komünlerini sorgulamış, tarımı geliştirecek yeni uygulamalar
getirmişti. Örneğin, her köylü ailesine, 100 metrekare arazi sahibi olma ve
bahçesinden, kümesinden, zanaatından elde edeceği ürünleri serbestçe satabilme
hakkı vermişlerdi. Bu uygulama bile tarıma oldukça önemli bir canlılık
sağlamıştı. Ancak, bu gelişmelere Kültür
Devrimi’yle son verildi ve özellikle öğrencilerden oluşan kümeler,
denetimsiz bir coşkuyla gözden düşürülmesi istenen siyasi kişilere saldırdı. Kızıl Muhafızlar denilen bu kümelerin
davranışlarındaki aşırılık, Çin’i neredeyse bir içsavaşın eşiğine getirdi.
Kültür
Devrimi’nden 1976 yılında Mao’nun
ölümüne dek, çağdaşlaşma yanlılarıyla, yöneticiler arasında sert bir savaşım
yaşandı. Mao’dan sonra; Hua Guo Fing, Ye Cien Ying ve Teng Hsiao
Ping yönetime geldi ve bu ekip 1977 yılında, tarım, sanayi, ulusal savunma
ile bilim ve tekniği öne çıkaran Dört Çağdaşlaşma
Kampanyası adı verilen bir atılım başlattı.
Teng Hsiao Ping
ve Hızlı Kalkınma
Teng
Hsiao Ping
önderliğindeki yenilikçiler, devlet yönetimine geldiğinde, ‘sosyalizme geçmeyi’ başaramamış ancak sanayi, ulaşım, eğitim ve
halk sağlığı alanında gelişmeler sağlanmış bir Çin buldu. Hızlı kalkınma için
gerekli olan bir ekonomik alt yapı oluşmuştu ancak mülkiyet ilişkileri üretici
güçlerin gelişimi üzerinde engelleyici bir baskı oluşturmayı sürdürüyordu.
Köylülerle
halk komünleri, girişimci unsurlarla ortaklaşacılık, tüccarlarla ticari yasalar
arasındaki çelişkiler; toplumsal kalkınmayı sağlamanın önündeki engel durumundaydı.
Çin, sahip olduğu ekonomik alt yapı, yeraltı zenginlikleri ve eğitilmiş iş
gücüyle, çağı yakalamaya aday bir ülke haline gelmişti ama bunu yapacak siyasi
önderliğe sahip olması gerekiyordu. Çin kendisini yönetecek “becerikli” yöneticiler bekliyordu.
Politika
Değişimi
Teng
Hsiao Ping
önderliğindeki yenilikçiler, bu beceriyi gösterdi. Önce siyasi alanda bir dizi
iyileştirme yapıldı. Örneğin parlamentoda işçi-köylü-asker milletvekili oranı
düşürüldü. Toplumsal ve kültürel alanda kişi hakları genişletildi. Geçmiş dönem
uygulamaları, Mao’nun kişiliği dahil
tartışmaya açıldı.
1978’de anayasada değişiklikler
yapıldı. Köylünün topraktaki iyelik (mülkiyet) hakkını genişleten, sanayi ve
ticarette özel girişimciliğe olanak veren yasalar çıkarıldı. 1979’da gelişmiş
ülkelerle ulusal bağımsızlığa zarar vermeyen bilimsel ve teknik anlaşmalar
yapıldı. Yatırım biçimi, kazanç aktarımı (kâr transferi), işçi ve mühendis
çalıştırma, devir süreleri gibi konularda; koşulları Çin’in belirleyeceği biçimde,
kapılar yabancı sermayeye açıldı.
Bilim, teknik, savunma, tarım ve
sanayi alanlarında çağdaş atılımlar gerçekleştirildi. Uygulamaya koyulan
1976-1986 on yıllık planda, yıllık ortalama büyüme hızının yüzde 10 olması
öngörüldü. Çelik, petrol, ulaşım ve enerji başta olmak on iki büyük atılım
projesi hazırlandı. Çin yalnızca bu projeler için dış kredi aldı. Dış kredi
koşullarının siyasi ve ekonomik bağımlılık doğurmasına izin verilmedi.
Bugün,
kamu iyeliğinin Çin ekonomisindeki oranı yüzde 50’ye düşmüştür. İyeliğin yüzde
20’si kamu-özel ortak girişimi, yüzde 30’u ise özel sektöre aittir.8
Ekonomide kamunun belirleyiciliğini sürdürmekte ancak özel girişimciler kendilerine
ayrılan alanlarda yatırım yapmakta, bu yatırımlarından kazanç elde etmektedir.
Petrol, demir-çelik, enerji, iletişim, ulaşım gibi stratejik sektörler, büyük
oranda kamu iyeliği ve denetimi altındadır.
Üretime Yatırım
Ulusal ya da yabancı sermaye
yatırımları, Çin’in planlı kalkınma ekonomisine katkı koyacak biçimde üretime
yönlendirildi. Yatırım koşulları üstelik sıkı biçimde Çin hükümetince
belirlenmesine karşın, yoğun bir yabancı sermaye girişi oldu. Dünyanın bütün
azgelişmiş ülkelerinde hiçbir kısıtlamayı kabul etmeyen uluslararası şirketler,
Çin’de hükümet kararlarına uygun davrandı ve birbirleriyle yarışırcasına
yatırım yaptı.
İlk on yıl içinde, 395 milyar
Dolarlık yabancı sermaye girişi oldu.9 Bu miktar, 2000 yılında 1
trilyon Dolara; 2009’da ise 1,63 trilyon Dolara çıktı. Dünyanın en büyük 500
uluslararası şirketinden (Global Top 500) 480’i Çin’e yatırım yaptı.10
The Economist Dergisi, Çin mucizesiyle ilgili
kapsamlı araştırmalar sonucunda şu yorumu yapıyor: “1978 yılında 270 milyon Çinli’nin ‘mutlak yoksulluk’ içinde yaşamakta
olduğu düşünülüyordu. Tarımla ilgili reformların büyük oranda başarıya ulaştığı
1985 yılında ise bu sayı 100 milyona düşmüştü. 1991 yılında ise Çin’de, bir
Japonya, iki İngiltere ya da yarım Amerika edecek kadar insan yoksulluktan
kurtarılmıştı...”11
Öngörüler
Economist dergisinin Dünya Bankası
verilerine dayanarak 1994 yılında yaptığı bir araştırmada, 2020 yılında mutlak
üretim değeri olarak en çok mal ve hizmet üretecek 15 ülke sıralanmaktadır. Bu
çalışmaya göre, ABD’nin toplam üretimi 100 olarak alındığında 2020 yılındaki
Japon üretimi 45, Alman üretimi 30, Çin üretimi ise 140 olacaktır.12
Dünya Bankasının verilerine göre; Çin, 1997 yılındaki 4 trilyon 383 milyar
Dolarlık satın alma gücü paritesi ve gayri safi milli hasılasıyla Çin, ABD’den
sonra ikinci büyük ekonomik güç durumuna gelmişti.13
Dünya
Bankası 1999 yılında; Çin’in 2025 yılında dünyanın en büyük ekonomik gücü
olacağını öngörmüştü.14
Öngörüler Gerçek
Oluyor
Çin, Dünya Bankası’nın
öngörüsünden 11 yıl önce 2014’de, dünyanın en büyük ekonomik gücü durumuna
geldi. Uluslararası Para Fonu’nun (IMF) verilerini değerlendiren Euronews,
Çin’in satın alma gücü paritesinin 2014’de 17,6 Trilyon Dolar’a ulaşarak,
1872’den beri 146 yıldır dünyanın en büyük ekonomik gücü olan ABD’nin önüne
geçtiğini açıkladı.15
Çin bugünkü durumuna başarıyla
uyguladığı planlı kalkınma programlarıyla geldi. 2000 yılında İtalya’yı geçerek
altıncı, 2005’de Fransa’yı geçerek beşinci, 2006’da İngiltere’yi geçerek
dördüncü, 2007’de Almaya’yı geçerek üçüncü, 2010’da ise Japonya’yı geçerek
ikinci büyük ekonomik güç olmuştu.16 2014 yılında ABD’yi geçerek
birinci oldu.
Çin,
dış ticaret büyüklüğü olarak, 1978’de dünya 32.’si iken; 1989’da 15., 1997’de
10., 2001’de 6., 2003’de ise 1978’e göre yirmi beş kat artarak 4.’sü olmuştu.17
Bugün (2012) Çin’in dış ticaret hacmi 3,86 trilyon Dolardır. 2.05 trilyon Dolar
dışsatım yaparken, 1,82 trilyon Dolar dışalım yapmaktadır. Dış ticaret fazlası
yıllık 231 milyar Dolardır. Dışsatımda dünya 1.’si, dışalımda dünya 2.’sidir.
Çin bugün 124 ülkenin en büyük ticaret ortağı durumundadır.18
Yabancıdan
Yararlanma Kendi Gücüne Dayanma
Çin
bugün büyük bir dış yatırımcıdır. ABD, Japonya, Almanya dahil dünyanın her
yerinde yatırımları vardır. Afrika ve Güney Amerika’nın gelişmesinde itici güç
durumuna gelmiştir. Yurt dışındaki yatırımlarını çoğunlukla birleşme ve satın
alma yoluyla yapmaktadır. Dışarıya yatırım yapan Çin’li işletme sayısı 20 bine
ulaşmıştır. 13 ülkede toplam 16 ekonomik ve ticari iş birliği bölgesi kurmuş,
bu alandaki yatırımları 4 trilyon Doları aşmıştır.19
Devletçiliğin
Başarısı
Gerçekleştirilen
hızlı ekonomik gelişmenin dayandığı temel güç, izin verilen yabancı sermaye
yatırımları değildir. Bu yatırımlar, ulusal ekonominin gelişmesinde zaman ve sermaye
öncelikleri olmayan ikincil yatırım alanlarına kaydırılmıştır. Ekonomik
gelişmenin gerçek motoru, temel sanayi dallarındaki devlet tekeli konumundaki
KİT’lerin başarısıdır. Çin 1980’den sonra devletin belirleyiciliği altında karma ekonomiyi ustalıkla uygulamış ve sosyal devleti her boyutuyla yaşama
geçirmeyi başarmıştı.
Çin’in Kalkınma
Yöntemi Daha Önce Uygulandı mı
1949 yılında ulusal devrimiyle
dünyayı şaşırtan Çin, aynı şaşkınlığı bu kez, ekonomik büyümedeki başarılarıyla
yapıyor. Teng Hsiao Ping’in 20
yıllık ekonomik devriminin, Mao’nun
sosyal devriminden daha köklü olduğuna inananlar de az değildir.
“Çin’in kaderini
doğmalar değil ekonomi-politik belirlesin” diye vasiyet bırakan Teng’in ekonomik kalkınma politikası yeni bir buluş ve yöneliş
değildir. Bu yöntem tam 57 yıl önce 1923 de, “ekonomi herşey demektir... Ulusal bağımsızlığın korunması ancak
ekonomik başarıyla mümkündür... Biz gücümüzü doğmalardan değil gerçek yaşamdan
alıyoruz...” diyen Mustafa Kemal
tarafından Türkiye’de 1923-1938 arasında uygulanmıştır. Çin’de 1980’den sonra
uygulanan ekonomik kalkınma politikası, aynı konudaki Türk Devrim uygulamalarının yinelenmesi gibidir. Buna, Türk Tipi
kalkınma deniyor.
DİPNOTLAR
1 “Çin
Halk Cumhuriyeti” “Büyük Larousse”
Gelişim Yay., sf.2707
2 “Çin
Devrimi” “Devrimler ve Karşı Devrimler Tarihi Ansiklopedisi”, Gelişim Yay.,
Sayı 1, sf.33
3 “Çin
Halk Cumhuriyeti” “Büyük Larousse” Gelişim Yay., sf.2706
4 a.g.e. sf. 2708
5 a.g.e. sf. 2708
6 “Çin
Devrimi” “Devrimler ve Karşı Devrimler Tarihi Ansiklopedisi” Gelişim Yay.,
Sayı 1, sf.33
7 “Çin
Halk Cumhuriyeti” “Büyük Larousse” Gelişim Yay., sf.2721
8 “Amerika
Kendisi Dünyanın Jandarması Olarak Görüyor” Wu Keming, Aydınlık, 23 Mart
1996, Sayı 457, sf.8
9 a.g.e. sf.8
10 TC Pekin Büyükelçiliği Ticaret Müşavirliği;
“Çin Halk Cumhuriyetinde Doğrudan
Yabancı Sermaye Uygulamaları ve Sağlanan Teşvikler”
11 “Economist”
01.10.1994 ak. Gencay Şaylan, “Değişim,
Küreselleşme ve Devletin Yeni İşlevi” İmge Kitapevi, 1994, sf.183
12 a.g.e. sf.183
13 “Cumhuriyet”
20.11.1998
14 “Dünya
Ekonomisinden” Cumhuriyet 16.02.1999
15 “IMF:
Dünyanın En Büyük Ekonomik Gücü Çin” Aydınlık 11.12.2014
16 CIA Wold Fact Book; Fortune “Çhina is richer, but most Chinese are still
poor” Feb.17, 2001
17 www.ekodiyalog.com/konular/cin_ekonomisi_sektor.html
18 CIA Wold Fact Book; Fortune “Çhina is richer, but most Chinese are still
poor” Feb.17, 2001
19 http://tr.euronews.com/2013/09/09/cin_den_dis_yatirim_rekoru
20 “Global
Paradoks” John Naisbitt, Sabah Yay., sf.151
0 yorum :
Yorum Gönder