19 Ekim 2014 Pazar

Izady’nin Kürt tarih tezi
Mehrdad Izady, kendi deyimiyle Kürt bilimcisi olarak, İngiliz ve Amerikan üniversitelerinde Kürtler üzerine çalışma yapan Kuzey Iraklı bir Kürttür.
Doktorasını Kolombiya Üniversitesi’nden almış olması tezlerinde bilimsel olabilme çabasını elinden geldiği kadar göstermektedir. Bu nedenle de Kürt kimliği ve Kürt politikasını temsil eden görüşlerindeki kısmi bilimsellik nedeniyle eleştirilerimize referans olan metinlerin yazarıdır.
Diğer taraftan ABD yönetiminin Kürtler konusundaki görüşlerinin oluşmasında da bilirkişi olarak görev yapmıştır. Bu anlamda günümüzde moda olan Kürt açılımlarını daha çıplak bir gerçeklik içinde Izady’nin tezlerinde görebiliriz.
Mehrdad Izady Izady'nin Kürtler kitabı
Mehrdad Izady, kendi deyimiyle Kürt bilimcisi olarak İngiliz ve Amerikan üniversitelerinde Kürtler üzerine çalışma yapan Kuzey Iraklı bir Kürttür. Izady, “Kürdistan coğrafyası” olarak tanımladığı bölgede yaşayan tüm antik halkların Kürtler’in ataları olduğunu vurgularken, bilimsel yönteme çok aykırı düşen bir söylem içinde bulunduğu için Kürtler’in tarihi ve ataları konusundaki tezlerini başından geçersiz kılar. İzady, Kürt Kimliği isimli kitabımda esas aldığım eleştirilerde açıkça belirttiğim gibi, “Kürt dili denilen dillerin birbirleriyle olan yakınlığı Fransızcayla Romencenin veya İspanyolcayla İtalyancanın yakınlığından daha yakın olmayan uzak dillerdir” diyerek ortak bir Kürtçenin bulunmadığını bilimsel olarak kabul etmek zorunda kalmıştır.
Bu yazımızda mümkün olduğunca yorum yapmadan, Izady’nin alıntılarını aynen vermemizin okuyucuda Kürt açılımının metin aralarını okumasına da fırsat vereceğini düşünüyoruz.
Izady, “Kürdistan coğrafyası” olarak tanımladığı bölgede yaşayan tüm antik halkların Kürtlerin ataları olduğunu vurgularken, bilimsel yönteme çok aykırı düşen bir söylem içinde bulunduğu için Kürtlerin tarihi ve ataları konusundaki tezlerini başından geçersiz kılar. Bunu şu paragraflarda da açıklıkla görürüz:
“Nasıl ki Firavunlar dönemi Mısır’ın sakinlerini, farklı bir dil konuşmalarına, farklı dine mensup olmalarına ve farklı ırki niteliklere sahip olmalarına rağmen, modern Mısırlıların tartışılmaz ataları olarak kabul ediyorsak, Kürdistan sakinleri de aynı kesinlik içinde ve benzer şekilde modern Kürdistan sakinlerinin ataları olarak değerlendirilebilir.”
Burada görüldüğü gibi Mehrdad Izady Kuzey Irak’tan, Güney ve Orta Anadolu’ya; diğer taraftan Zağroslar ve Azerbaycan’a uzanan coğrafyayı Kürt coğrafyası ve Kürt yurdu olarak saptadıktan sonra bu bölgede yaşamış tüm etnilerin tarihini Kürt tarihi olarak almakta ve bu Kürt tarihinin mirasçıları nın bu bölgede yaşayan Kürtler olduğunu ileri sürmektedir.
Izady’nin farkında olduğu gerçek, bugün Mısır’da yaşayanların antik Mısırlılarla hiçbir etnik bağı olmadığı gerçeğini kabul etmesi ve aynı şekilde günümüzde yaşayan Kürtlerin de Kürt coğrafyasında yaşayan tarihsel etnilerle gerçekte hiçbir şekilde ilişkisi olmadığıdır. Bunu, 1992 yılında yazdığı giriş bölümünde kabul etmektedir.
Burada yapılan bilimsel olma gayretinden çok taktiksel olarak günümüz Türkiyesi’ndeki Kürt açılımını belirleyen temaya temel hazırlamaktır.
Çarpıtma tezlerle yaratılan Kürt ve Kürt tarihi
Izady, Kürt Kimliği isimli kitabımda esas aldığım eleştirilerde açıkça belirttiğim gibi, “Kürt dili denilen dillerin birbirleriyle olan yakınlığı Fransızcayla Romencenin veya İspanyolcayla İtalyancanın yakınlığından daha yakın olmayan uzak dillerdir.” diyerek ortak bir Kürtçenin bulunmadığını bilimsel olarak kabul etmek zorunda kalmıştır.
Izady’nin kendi ifadeleriyle söylemi şöyledir:
“Kürtler, kendilerini tek bir ulusal grup olarak birleştirecek ortak bir dil ve dinden yoksundurlar. Aslında bu daha da ayrıntılandırılabilir. Bugün Kürt toplumu normalde etnik kimliğin temelini oluşturan din, dil, ekonomik üretim biçimleri ve birleşik bir ülke gibi öğelerin hemen hemen tümünde homojen bir yapı gösterir.
Örneğin şu anda, birçok Kürt lehçesi arasındaki sözlü anlaşma düzeyi, Fransızca, İtalyanca, İspanyolca ve Portekizce arasındakinden daha iyi değildir. Aynı zamanda Kürtler fiziksel olarak da çok ırklı bir özellik gösterir...
Izady'nin hazırladığı bir harita: Türklerin Anadolu'da yayılışı
Haritada görüldüğü gibi Kürt coğrafyası denilen bölgede Kürtlerin yayılışı, 16. yüzyılda Yavuz Sultan Selim sonrası söz konusu olmuştur. Kuzey Irak’ta ise Sultan IV. Murat’ın Bağdat’ı fethinden sonra 17. yüzyılda gerçekleşmiştir. Bu da göstermektedir ki, Kürtlerin kızılbaş oldukları gerekçesiyle Türk coğrafyasından sürülerek Güneydoğu, Doğu Anadolu ve Kuzey Irak’tan tehcir edilmesiyle Türk yurdu sözde Kürt yurduna dönüştürülmüştür. Selçuklu Türkmenlerinin Anadolu’ya girmesi 11. yüzyılda olmuştur. Bu dönemde Türk yurdu olarak yalnızca Urmiye Gölü ve çevresi görülmekteydi. Ancak Selçuklu Oğuzlarının Doğu Anadolu’ya girmesiyle Anadolu Türk yurdu olmuştur.
Böyle bir çeşitlilik düzeyi herhangi bir ayrı etnik grup olma iddiası ile çelişmektedir.”
Bu konuda Kürt etnik kimliğinin tanımlanmasındaki zorluk, Kürt etnosunun oluşumunu açıklamaktaki zorluktan daha fazladır.
Tarihsel süreçteki olguları çarpıtarak “Kürtler Kaldelilerdir”, “Kürtler Kardukilerdir” gibi bir dizi çürütülen tez Kürtçüler tarafından sürekli ileri sürülmektedir. Bunun bilincinde olan Izady, Kürtlerin kimliği konusunda tanımlama yapmaksızın farklı bir taktik ile aşağıdaki cümleleri yazmaktadır:
“Kürdün kim olduğu veya kim olmadığı konusuna gelince, elinizdeki çalışma, konuştuğu lehçeden, mensubu olduğu dinden ve yaşadığı devletten bağımsız olarak, kendisine Kürdüm diyen herkesin iddiasına saygı gösterir. Geçmişte kimin Kürt olduğu konusunda ise, Kürdistan topraklarında şu veya bu şekilde yaşamış olan ve bugüne kadar ayrı bir kimlik kazanmamış olan veya esas kısmı Kürdistan topraklarının dışında yaşamış olan ya da yaşamakta olan tanımlanabilir başka bir ulusla dolaysız bir şekilde bağlantılı olan her toplumu Kürt olarak değerlendiriyorum. Bu yaklaşım, eski Mısırlılar veya Yunanlıların modern Mısırlılar ve Yunanlılar ile olan ilişkilerinin tanımlanmasında kabul edilen konsensüs ile uyumludur.”
Bu alıntıda da görüldüğü gibi bizim dogmatik Kürtçülerin savunduğunun tersine Kürt tanımının yapılmasının olanaklı olmadığı ve bu nedenle kendilerine Kürdüm diyen herkesin görüşüne saygı gösterilmesi gerektiğini vurgular.
Antik Yunan-Antik Mısır örneği ve Kürt tarihi
Bu anlamda görüldüğü gibi “Kürdistan coğrafyası”nda yaşayan herkesi Kürt olarak değerlendirme taktiğine gidilmektedir. Greklerin İskender zamanında etnik olarak bitirildiğini bilen bir kişi olarak daha evvel vurguladım gibi, Izady bugün Grekya’da (Yunanistan) yaşayanların etnik Greklerle bir bağlantısı olmadığı halde etnik Greklerin torunları olduğunu söylemektedir.
Benzer bir olgu da günümüz Mısır’ındaki etnilerin antik Mısır’la hiçbir ilişkisi olmadığı halde kendilerini antik Mısırlıların torunu olarak görmelerini örnek alarak Kürtlerin de bu bölgenin mirasçıları olduğunu ve bu bölgedeki tarihte yaşamış etnilerin torunları olduğunu ileri sürmeleridir. Izady, verdiği örneklerle bunun yalnız varsayımsal bir görüş olduğunu kabul eder.
Diğer taraftan ise kendisine Kürt diyen herkesin bu görüşüne saygı duyulması gerektiğini vurgularken, Kürtlerin kendine Kürt demediğini, Kürtlerin esas grubu olarak varsayılan Gurmançların kendilerine hiçbir zaman Kürt demedikleri gibi konuştukları dili de Kürdi olarak adlandırmadıklarını belirtmiştir.
Izady’den alıntı yaparsak:
“Kuzey Kurmanciyi konuşanlar genelde kendilerini Kurmanc, dillerini ise Kurmanci olarak adlandırırlar. Bunlar hiçbir zaman geleneksel olarak kendilerini Kürt, dillerini ise Kurdi (Kürtçe) olarak adlandırmamışlardır; ta ki yakın bir zamanda, kendi Kurmanc yüksek sınıfının kendini Kürt, dilini ise Kürtçe olarak tanımlamasını sağlayan aydınlar ve dışarıdakiler tarafından teşvik edilinceye kadar.”
Burada altının iki defa çizilmesi gereken olay girişte Izady’nin “Kendisine Kürt diyenlerin görüşüne saygı duyulmalıdır” teziyle bugün kendisine Kürt diyen kesimlerin Kürtlüğünün açıkça sorgulandığı bilimsel bir gerçek olmasına cevap olarak verilmesidir.
Bu taktikle günümüz Kürtçülerinin “Köken önemli değil; ama insan kendini Kürt kabul ediyorsa buna saygı duyalım” söylemi televizyonlarda en çok duyduğumuz sözdür. Ama Izady’nin altını çizdiği sözü nedense hiç duymamaktayız.
Kürtlerin kökeni
Kürt sözcüğü aydınlar tarafından Batının etkisiyle topluma kabul ettirilmiştir. Ana nokta burada yer almaktadır.
Izady’nin bu söylemi yani “Kürtler yaşadıkları bölgenin tarihini yapan etnosların torunlarıdır” söylemini antik tarih gibi uzak ve aksinin kanıtlanması olanak dışı olan dönem için sık sık tekrarlamakta ve bu tekrarlamayı öz olarak şu alıntıda ifade etmektedir:
“Bugün yaşadıkları ülkenin yerli halkı olan Kürtlerin tarihi hakkında hiçbir başlangıç yoktur. Kürtler ve tarihleri, binlerce yıllık kesintisiz içsel evrimin, ülkelerine dağınık biçimde gelen halkların ve düşüncelerin asimile edilmesinin ürünüdür. Kürtler kültürel ve genetik olarak, tarih boyunca gelip Kürdistan’a yerleşmiş tek bir halkın değil, tüm halkların torunlarıdır. Hurri, Guti, Kurti, Kaldi, Mard, Zela, Karduçi ya da Ari Medleri, Sagartyanlar, Mitanniler ve Kassitler gibi halklar tek başına Kürtlerin atasını ve onların kültürünü değil, yalnızca bir atayı temsil etmektedir.”
Burada vurgulanan ortak ata kavramı bilimden uzak ve Kürtlerin her şey olduğu söylemi tersine, hiçbir etniğe ait olmadıkları söylemini getirmektedir. Burada geçen antik halklar içinde Kaldeliler ve Kardukiler’in uzun yıllar Kürtlerin bugünkü Kuzey Irak’ta yaşayan ataları olduğu ileri sürülmüştür.
Kaldeliler konusundaki tezi çürüten Nikitin’den yapacağımız bu alıntıda görüleceği gibi Kürtlerle Kaldeliler’in hiçbir ilişkisi olmadığı bilimsel bir gerçektir:
“Vaktiyle Kürtlerin kökenleriyle ilgili egemen görüş, bunların Kaldeliler’le akrabalıklarına dayanıyordu. Nitekim kutsal kitaptaki geleneğe göre bunlar Doğu Kürdistan’da oturuyorlardı. Marko Polo da aynı kanıdadır. Ayrıca Marko Polo, Musul Dağları’ndaki Kürtlerin Hıristiyanlığından da söz etmiştir. Ortaçağdaki Batı Avrupa biliminin, Kürtleri İncil’deki akıllı uslu Kaldelilerin torunları olarak görmeleri için başka kanıt gerekli değildi.”
Buradaki bilimselikten uzak, dogmatik görüş İncil’deki Kaldeliler ile o bölgedeki Kürtlerin aynılaştırılmasıdır. Diğer taraftan Kürtlerin kökeni konusundaki en çok kullanılan tez Onbinlerin Dönüşü kitabında Ksenofon’un tanımladığı bir halkı, Kardukları, Kürtler olarak tanımlamasıdır. Bu, tartışmasız olarak kabul edilen bir görüş olarak onlarca yıl Kürtçüler tarafından kullanılmıştır.
Partlar ile Romalıların savaştığı, Güneydoğu Anadolu’da ve Ermenistan’ın güneyinde yer alan dağlı-savaşçı halk Ksenofon tarafından Kardukiler olarak isimlendirilmiştir. İsim benzerliği ve bugünkü coğrafi alan benzerliği bu halkın mutlak bir şekilde Kürtler olduğunu bilim çevreleri kabul etmiştir.
Batının Kürt kimliği yaratma çabaları
Bu olguyu Nikitin’in Kürtler isimli kitabından uzun bir alıntıyla sizlere aktarmak, bu alıntının satır aralarının okuyucular tarafından okunmasını sağlamak, Batılılar tarafından Kürt ulusu yaratmak için yapılan sözde bilimsel çabaların ne kadar geçersiz ve tutarsız olduğunu ortaya koyacaktır:
“Böylece, Ksenofon’un Önbinleri’nin bugünkü Kürdistan boyunca Karadeniz’e kadar ünlü geri çekilişinde (İ.Ö. 401-400 yıllarında) anlattığı Kardoukhoi’nin (Karduklar) Kürtlerin kesin olarak ataları olduğu genellikle kabul edilmişti. Onlar gibi dağlı, aynı ülkede oturup, gözüpek olduklarına göre, varsayımı kesinleştirmek için daha ne gerekliydi? Oysa araştırmaların bugünkü durumunda, artık bu konuda aynı kesinlik kalmamış görünmektedir. Bir kere, bu alanda büyük bir otorite olan Th. Noldeke, M. Hartmann, Weissbach gibi doğubilimciler, dilbilimsel nedenlerle, Kund ve Kardu biçimlerinin eş anamlı sayılamayacağını kanıtlamışlardır. Bu bilginler, tersine, klasik yazarların, özellikle Strabon’un Kyrtioi ya da Cyrtii diye söz ettikleri, Küçük Medya ve Persis ülkesinde oturan toplulukların Kürtler olduğunu kabul etmektedirler.
Son zamanlarda, Asya’nın bu kesimi konusunda ünlü bir uzman olan Profesör C. F. Lehmann-Haupt, Karduklar sorununa yeniden dönmüş olup, bunları Kürtlerin değil, Gürcü-Kartvelilerin ataları olarak görmektedir. İberler adını da taşıyan bu Kartveliler, bugünkü ülkelerine nisbeten daha geç bir tarihte göç etmişler, burada daha önceden bulunan Mosklarla giderek kaynaşmışlardır.
Öte yandan, Herodotos Kafkasya’da bulunan İberliler hakkında hiçbir şey bilmediğine göre, Gürcü geleneğinde güneyden geldiği söylenen bu göç, en geç İ.Ö. 5. ve 1. yüzyıllar arasında geçmiş olmalıdır. Lehmann-Haupt şöyle devam eder:
‘İmdi, doğu Dicle (Bohtân-Su) ile batı Dicle’nin birleştiği yerin çevresindeki topraklarda, 5. yüzyılın sonunda Karduklar oturmuştur ve Th. Nöldeke ile R. Hartmann’nın kanıtladıkları gibi, bu kavmin, ancak birkaç yüzyıl önce Pers ülkesinden gelip bu yöreye yerleşmiş bulunan Kürtlerle kesinkes hiçbir ilgisi yoktur.
Kardoukhoi, çoğul olarak Ermenice Kardu-kh’un karşılığıdır; Kardu da, Gürcistan-İberya’da oturan halkın yerli adı olan K’art’ueli (Kart’veli) ile yakın bir uyum halindedir. Korduene, Gordyaioi gibi bu güneyde topraklarını ve halkını gösteren adlar, aynı kökü taşırlar. Vaktiyle Kardukların yurdu olan bu toprak, Gürcüler’in kaya içine oyulmuş barınaklarıyla büyük bir benzerlik gösteren mağara-evlerle doludur; ama bu evler Ermeni-öncesi (Khald) kaya-içi yapılarından köklü şekilde ayrılır. Asya’nın Büyük İskender tarafından fethinden sonra, Karduk topraklarının Nisibin dahil bir kısmı, Mygdon kökenli Makedonyalılar tarafından iskan edildi.
Bu yerleşme sonucu meydana gelen karışıklıklar, doğrudan doğruya ya da dolaylı olarak Karduklar’ı etkiledi ve bunlardan bazılarını, yukarıda berilttiğimiz İberler’in göçüne rastlayan bir tarihte, kuzeye doğru gözmeye zorladı; bazıları ise Grekler’in ve Romalılar’ın Gordyen (Korduen) dedikleri ülkedeki eski yurtların kaldılar. Durum böyleyse, Ksenofon,’un, Karduk ülkesindeki yedi günlük yürüyüşünü anlattığı Anabasis’inde, Gürcü kavmini meydana getirmiş olan belli başlı unsurlardan birinin dövüşme yöntemiyle adet ve göreneklerinin en eski tasvirini buluyoruz demektir.’”
Lehmann-Haupt sözlerini böyle bağlar:
“Demek ki Karduk-K’art’ueller Khaldların (Urartu) güney komşuları, Gürcü kavminin öbür temel kurucu unsuru olan Mosklar ise Khaldların kuzey komşularıydılar.”
Burada görülen olgu Izady ve Kürtçülerin yerleşiklik kavramını çürütmektedir. Kürtlerin tezlerini oluşturmak için çalışmalar yapan Nikitin bilimsel zorunluluğun ve tarihsel gerçekliğin tümüyle çürüttüğü ütopik kavramlarla yani Kardukilerin ve Kaldelilerin Kürt olması gibi bilim dışı kavramlarla yapılacak Kürtçülüğün zarar göreceğini bilmesi açısından Kürtçülüğü sağlam temellere oturtma çabasında Kardukiler’in Kürtlerle hiçbir ilişkisi olmadığı yazmıştır.
Burada ikinci olgu da demek ki etnoslar bir coğrafyadan bir diğer coğrafyaya göçmekte ve yahut da bulundukları yerde sonlanmaktadırlar.
İskender Kardukileri Kuzey Irak bölgesinde tarihe gömmüştür. Bu bölgeden Ermenistan’ın kuzeyine göçen Kardukiler, Kartvel denilen Gürcüleri oluşturmuştur.
Demek ki bir halk günümüzde bulunduğu coğrafyanın Kürt tarihine sahip olamadığı gibi, o tarihteki etnilerin torunu da olamazlar.

0 yorum :