Yani, bir etnik gurubun kökenlerini;
•hiçbir maddî delile ve tarihî kaynağa dayanmadan,
•çok uzun zaman önce tarihten silinmiş ve
•haklarında hemen hemen hiçbir bilgi bulunmayan kavimlere bağlamaktır.
Bugün yabancı araştırmacılar ve Kürtçüler tarafından yazılan sözde Kürt tarihlerinin yazım yöntemi özetle budur.
Ne
halkların tarihi böyle yazılır; ne de etnik sosyoloji bu şekilde
yapılır. Bu olsa olsa, sadece laf cambazlığı olur; başka da bir şey
olmaz.
Öncelikle bir halk, tarihî kaynaklarda "kesintisiz" bir şekilde görülmüş, değişik kaynaklarda bu halk hakkında bazı olaylar kayıt altına alınmış olmalıdır. Buradaki "kesintisiz" sözüne
dikkat edilmelidir. Bugünkü bir etnik gurup ile bundan 3-5 bin yıl
önce, bir şekilde kayda geçmiş bir kavim arasında, (hatta isimler aynı
olsa bile) isimlerindeki birkaç benzerliğe bakarak, soy bağı kurmak,
bilimsel bir tutum değildir. Örneğin Türkler, en kötü ihtimalle,
İskitlerden beri kesintisiz şekilde tarihte yerini almış, varlığını
günümüze kadar kesintisiz şekilde sürdürmüştür. (1) Diğer halkların
tarihi yazılırken de, bu esasa uyulmalıdır.
Milletlerin tarihî yazılırken, tarih biliminin kaynaklarından yararlanmak da bir zorunluluktur.
Bu kaynaklar, özetle şunlardır:
1-Kalıntılar (Bakiyeler): İnsanla
İlgili Kalıntılar: İskeletler; mezar taşları; özel eşyalar; her türlü
berat, takdirname, hüviyet, diploma ve mektuplar; ev eşyaları; aletler;
diller (gramer, ortak sözcükler, isimler vb.); âdet ve alışkanlıklar vb.
İnsanın Sosyal Hayatıyla İlgili Kalıntılar: Hayvan
kemikleri; saban, çapa, değirmen taşı vb. üretim aletleri; sikkeler,
paralar; yol, köprü, han, hamam, kaldırım, kervansaraylar vb.;
pazaryerleri; medrese, mektep ve her türlü eğitim kurumları; cami,
medrese, kilise ve her türlü dini yapılar; resmi kurumlar ve bunlarla
ilgili her türlü belge ve eşyalar; her çeşit silah, zırh ile kale, burç
gibi askerî varlıklar; hastane, çeşme, ılıca gibi kamu hizmeti veren
kurumlar; her türlü resim, gravür, süs, desen, heykel, kabartma gibi
sanat eserleri; şiir, destan, hikaye vb. her türlü ebedi eserler…
2-Haberler
Sözlü Haberler: Canlı
şahitler; manzume ve şiirler; destanlar, efsaneler, hikâyeler; kıssa,
fıkra, latife ve anekdotlar; atasözü ve darbımeseler; menkıbeler vb.
Yazılı Haberler: Kitabeler
(yazıtlar); şecereler; biyografi ve otobiyografiler; hatıra ve
seyahatnameler; takvimler, yıllıklar, aneller, kronikler,
vekayı-nameler, şah-nameler vb.
3-Görsel Malzemeler
Dilsiz Görsel Malzemeler: Her türlü resim (duvara, çiniye, tuval, kâğıt üzerine çizilen resimler), minyatür, gravür vb.
Yarı Dilli Görsel Malzemeler: Her türlü harita, plan, kroki vb.
Sözlü Bilgi ile İç içe Görsel Malzemeler: Sesli sinema filmleri vb. (2)
İşte
milletlerin tarihi yazılırken, kullanılabilecek bazı materyaller
bunlardır. En azından, bunlardan bir kısmına dayanmadan, hiçbir şekilde
milletlerin tarihi yazılamaz. Yazılsa bile birkaç kelime üzerinden
uydurulan, yalan tarihler yazılır. Bir süre popüler olur, sonra bunların
uydurma olduğu ortaya çıkınca ciddiye alan kalmaz. Günümüzdeki sözde
Kürt tarih yazımlarının akibeti de budur.
Peki, neden Kürt tarih yazımlarının akibeti ciddiye alınmamaktır.
Çünkü tarihin kaynaklarına dayanarak, Kürtlerin etnik kökenlerini Antik Çağ'a götürmek mümkün değildir.
Tarihin
kaynaklarının ne kadar geniş olduğunu gördük. Kürtlerin yaşadığı
coğrafya, tarihî kaynaklar konusunda, dünya üzerindeki en zengin
alanlardan biridir. Söz konusu bölgede milyonlarca belge bulunmuştur.
Fakat Antik Çağ kaynaklarında, Kürtlerle ilgili en küçük bir kayda
rastlanamamıştır.
Bütün
bunlara rağmen sadece birkaç kelime üzerinden, Kürtlerin etnik
kökenlerini Antik Çağ'a bağlamak, eğer bir cahillik değilse, düpedüz bir
kasıttır. Elbette yukarıda sayılan kaynakların bir kısmı Antik Çağ'da
yok. Ama olanlar da en küçük bir ipucu bile vermiyor. Durum bundan
ibaret iken, birkaç kelimeye sığınmanın, harfler üzerinde cambazlık
yapmanın ne âlemi var?
Gerçek
olan şu ki, "eski kaynaklarda Kürt kelimesini bulmak, Sibirya
ormanlarındaki veya Urallar'daki kabileler hakkında bilgi bulmaktan daha
zordur.
Kürtlerin kendi kaynakları ise kısaca "yoktur". Üstelik
Kürtlerin yaşadığı bölge, Eskiçağ'dan günümüze en fazla yazının
kaldığı, çeşitli dillerden milyonlarca tabletin bulunduğu bir bölgedir.
En azından yüksek Asur ve Süryani kültürleri Kürtlerle aynı bölgeyi
paylaşmaktadır. Milyonlarca belge içinde bir tanesinin Kürtlerden
bahsetmesi beklenmez mi? (…)
Olmadı,
günümüze hayli bilgi bırakan çevre medeniyetlerde (Mısır, Anadolu,
İran) bunların ismi geçmeliydi. O da olmadı eski Yunan ve Roma
kaynaklarının Kürtlerden bahsetmesi gerekirdi.
Heredotos'un
günümüz tarihçilerini bile hayran bırakan ölümsüz eserinde, Orta Asya
içlerindeki köylerden ve kabilelerden bahseden Ptolemaios veya
Strabon'un coğrafyalarında geçmeliydiler. Hiç olmazsa, Ortaçağ'ın
başlarında yazılıp günümüze ulaşan büyük hacimli ve ayrıntılı Ermeni ve
Gürcü olay dizimlerinde isimlerinin geçmesi gerekirdi.(…)
Oysa
"yazıyı kullanan Eskiçağ'ın Çin, Yunan ve Latin gibi medeniyetlerin
bize ulaşan eserleri sayesinde, bu merkezlerin binlerce fersah
uzağındaki küçük topluluklar hakkında bile bilgiye sahibiz. (…)" (3)
İngiliz
yazarı William Aegleton'un, Kürtleri ayrı bir millet olarak kabul eden
hayalperestler için yaptığı şu tespit, gayet ilgi çekicidir. Aegleton,
"Bunlar, "Kürt" olarak kimliklerini arayıp bulmaya çalışıyorlardı. Ne
var ki, tarih kitaplarında karışıklıklardan ve çelişkili sözlerden başka
bir şey bulamıyorlardı" dedikten sonra şöyle devam etmektedir:
"Gerilere
gittiğimiz takdirde, Kürt'ün kimliğini tam inandırıcı biçimde ortaya
koymanın güç bir iş olduğunu görürüz. Romantik hayal gücü geniş olan
bazı tarihçiler, adları "Kürt" kelimesine yakın olan ya da bazı harfleri
değiştirilince bu yakınlığı ortaya çıkan ve soyları tükenmiş olan
halklar ile bilinmeyen ülkelerdeki beldeler arasında Kürtlerin kökenini
araştırıp duruyorlar." (4)
Esasen
bu konuda başı çeken Minorsky de, harfler üzerinde oynayarak tarih
yazmanın yanlışlığını ifade etmiştir. O, 1938 senesinde XX.
Oryantalistler Kongresi'ne katılmış ve sunduğu bildiride "Prensipte
milletlerin menşelerini etimoloji ile ispat etmek tehlikelidir. Bunun
için tarihî ve coğrafî elemanlara dayanmak gerekir " (5) demiştir.
Özetle,
tarihin kaynaklarına dayanarak, Kürtlerin etnik kökenlerini, Antik
Çağ'da bulmanın imkânı yoktur. Sadece bu kaynaklarda değil, Kürtler
arasında görülen ayırıcı maddî kültür unsurlarını da, Antik Çağ
kavimlerinde bulmak olanaksızdır.
Tarih
biliminin kaynaklarına bakarak şunu açıklıkla ifade edebiliriz:
Kürtlerin etnik kökenlerini, Antik Çağ'a kadar uzatmak, ancak bir
fanteziden ibarettir. (6)
*21.Yüzyıl Türkiye Enstitüsü DYÇ Araştırmaları Bilimsel DanışmanıDipnotlar
(1) Macit Gürbüz, Kürtleşen Türkler, s.12
(2) Bunların detayları için bkz.: Tuncer Baykara, Tarih Araştırma ve Yazma Metodu, s. 49 vd.
(3) Osman Karatay'dan naklen; Macit Gürbüz, Kürtleşen Türkler, s.38
(4) Hayri Başbuğ, İki Türk Boyu: Zaza ve Kurmançlar, s. 15
(5) Bahaeddin Ögel ve diğerleri, Türk Millî Bütünlüğü İçersinde Doğu Anadolu, s.66
(6) Bu konuda gerekli tafsilat için
ayrıca bkz.: Ali Rıza Özdemir, Kart Kurt Sesleri Arasında Kaybolan
Gerçek: Kürtler ve Türklük, Kripto Yayınları, Ankara 2009, s. 33-60
Not: Bu makale Ali Rıza Özdemir'in yeni çıkan "101 Soruda Kürtler" isimli kitabından alınmıştır.
0 yorum :
Yorum Gönder