6 Ağustos 2010 Cuma

Diyarbakır Belediye Başkanı Osman Baydemir mağduriyetten kahramanlık çıkarmak için her şeyi deniyor. Bir savcı soruşturma açsa, gözaltına alınsa demokrasi kahramanı olacağını düşünüyor. Bunu böylesine göstere göstere yapması kahramanlığını ne kadar inandırıcı kılacak, orasını hesap etmiyor.
Sanırım şu ana kadar Baydemir'e dokunulmaması da bu kahramanlık hesabından. Hakkında soruşturma açılmıyorsa birileri onu ciddiye almıyor, ona bu kahramanlık payesini verip oyununa düşmek istemiyor demektir.
Ama tabii onu ciddiye alanlar da var.

Baydemir'in dediği gibi Türk bayrağının yanında Kürt bayrağı açılsa ya da Kürtlere otonomi verilse, hatta Kürdistan federasyonu kurulsa ne olur... Şimdi liberal koronun gündeminde bu konu var.

Geçen gün dikkatimi çekti, konu üzerine görüş beyan edenlerden bir kısmı bilip bilmeden İspanya'yla Türkiye'yi kıyaslıyor. Bunlardan biri Ahmet Altan. 1992'deki Barcelona Olimpiyatları'nda Katalan bayrağıyla İspanya bayrağını yan yana görüp ne kadar duygulanmış meğerse, neden aynısı bizde de olmazmış...

Bu tablo en az açılış törenindeki Freddie Mercury-Montserrat Caballe düeti kadar eski. 1992'den bu yana Katalan topraklarında çok şey değişti. Geçen hafta sonu ziyaret ettiğim Barcelona tam da olası bir Türk-Kürt bölünmesinde neyle karşılaşabileceğimizin de işareti oldu.

Katalanlar merkezi hükümete restlerini çektikten, bağımsızlık yolunda adım atmaya başladıktan sonra ne yazık ki milliyetçilik tuzağına düştüler. Madrid hükümetinden kopmak onlara yetmedi, aynı zamanda İspanyol köklerinden de tamamen kurtulma yolunda ilerliyorlar: Bugün Barcelona'da adeta İspanyolca'nın kökü kazınmaya çalışılıyor. Yurtdışından İspanyolca bilip Barcelona'ya okumaya gelen üniversite öğrencileri Katalanca'yla karşılaşıyorlar mesela.

Daha geçen ay 'İspanya'ya Elveda' pankartlarıyla bir milyon insan sokaklara döküldü.

Bu protestolar Anayasa Mahkemesi'nin Katalonya'nın bir ulus olarak tanınamayacağı ve Katalanca'nın İspanyolca'dan önce gelemeyeceği kararının ardından geldi.

Katalanlarla merkezi hükümet arasında hakemlik görevi yapan Anayasa Mahkemesi İspanya'nın bölünmez bütünlüğünü koruma yönünde kullandı tercihini.

Ancak 2006 yılında referandum sonucu otonomi elde eden Katalanlar daha fazlasını elde edip nihai olarak da İspanya'dan tamamen kopma peşinde. 'Elveda İspanya' pankartları bu anlama geliyor.

İspanyol aydınlar da Franco geçmişinden dolayı faşizme destek veriyor görünmemek için İspanya'nın bütünlüğünün gereğini dillendiremiyor, sanki o geçmişin sözcüleri gibi algılanacaklar diye Katalonya'nın taleplerini eleştiremiyorlar.

Bizdeki gibi bir aydın körlüğü orada da söz konusu. Geçmişte asker yanlış yaptı diye, bugün mağdur durumda olan askere vuran entelektüel hastalığı ve çevre baskısı dünyanın farklı yerlerinde de ortaya çıkıyor işte.
Katalonya'nın merkezi hükümete bu resti çekmesinin altında kendi ekonomik gücü, kendi kendine yetebilmesi ve 1992'den beri güçlenerek Madrid'i sırtında taşıdığına inanması yatıyor.

Hepimiz biliyoruz ki bugün Türkiye'nin Kürtlerinin böyle bir resti çekebilecek altyapıları yok. Sınırda kurulacak Kürdistan devletiyle birleşmek ve oradaki petrolden faydalanma planı şu an için gerçekleşmekten uzak. Kim bilir hangi devletler petrole sahip olmak için nasıl bir harita çıkaracak ve bakalım bu uluslararası planda Türkiye'nin Kürtlerine yer var mı?
Üstelik İspanya'daki ayrıklıkçılık taleplerinden farklı olarak bizde ayrılmak isteyenler değil, merkezi hükümet daha güçlü. Türkiye'nin Batısı'nın yıllarca Türkiye'nin Doğusu'nu sırtında taşıdığı bir gerçek.

Dolayısıyla Osman Baydemir'in sandığı ya da Katalonya örneğinde göründüğü gibi bir 'ayrılıkçılık şımarıklığı'nın altı dolu değil.
Ama kırılan bir 'Türk gururu'ndan giderek daha fazla söz edilebilir.
Diyelim ki yarın öbür gün Baydemir'in dediği gibi federatif bir yapı kurulur, ileride sınırlar çizilir ve Güneydoğu özerkleşir... Ya o zaman süreç tersine işlerse...

Ya bu sefer Ankara hükümeti sırtını çevirirse Güneydoğu'ya? Güneydoğu topraklarında oturan vatandaşlar Türkiye Cumhuriyeti'ne pasaportla girmek zorunda kalırsa diyelim; bugünkü gibi Kürtçe TV, Kürtçe dil kursları kaldırılırsa ve bir süre sonra da 'Kürdenraus' kampanyaları yapılarak Kürt vatandaşlarımıza yeni adres gösterilirse?

O zaman da tehciri mi tartışacak liberaller; zira bu açtıkları kapının sonu oraya varıyor.

Aklı başında ve Güneydoğu'nun, Kürtlerin iyiliğini, geleceğini, refahını düşünen herhangi biri Türkiye'nin bütünlüğünü, Türklerle Kürtlerin bir arada yaşamasını savunur.

Kürtlerin Osman Baydemir'den daha fazla kendi haklarını koruyacak, savunacak toplumsal figürlere ihtiyaçları var. Günlük kahramanlık peşinde olup temsil ettiğini iddia ettiği halkın geleceğini hesapsızca tehlikeye atacak isimler değil...

Türkiye de bu konuları tartışırken Ahmet Altan gibi yüzeysel aydınların alışıldık romantik retoriğiyle vakit kaybetmekten daha öte adımlar atmalı.

Kafama saksı mı düştü

Her şey yazdığı o mükemmel Eren Talu yazısıyla başladı. Ya birinden duydum ya da kendi kendime gördüm ama Eren Talu'nun neden haber olduğunu, röportajı, Ayşe Arman etkisini ve konuyla ilgili tartışılan her şeyi cevaplıyordu Nur Çintay.

O yazıyı okuduktan sonra Nursuna Memecan ve Emine Erdoğan'a yalakalık dolu övgülerde bıraktığın Çintay neler yapıyor bu aralar diye eski yazılara daldım arşivden...

Mesela 'yazının şehvetine kapılmak' kavramı üzerine çok güzel şeyler yazmış.

Dün yeniden Radikal'in web sitesinden topluca bir 'Çin Çin' okuması yaptım; arkasından böyle hitap ederdik eskiden.
Yine güldüğüm, beğendiğim yazıları oldu. Mesela adının yanlış yazılması üzerine satırları hoşuma gitti.

Ancak sekiz yıldır köşe yazmasına rağmen bir türlü bazı sorunları aşamadığını da gördüm: Bir kere konu bulmakta zorlanıyor, konu bulmakta zorlandığını da okura çok belli oluyor. Bazı günleri alıntılarla geçiştiriyor o yüzden. Ciddi konulara girmeye kalktığında çuvallıyor, donanımlı değil ve kocasından yardım aldığı hemen anlaşılıyor. Ama magazin yazdığında çok iyi yazıyor; yeme içmeydi, oteldi, hakim olduğu bir konu geldiyse aklına çok iyi işliyor.

Bence sadece hafta sonları ve parçalı yazmalı yeni Radikal'de... O zaman performansı doruğa çıkacak.

'Neler oluyor sana Çintay'ı övmeye başladın' demeyin. 'Guilty pleasure' belki de ama ben objektif biriyim.

0 yorum :